EVERYONE IS THERE
BİR BEN VAR BENDEN İÇERİ: EVERYONE IS THERE
Filmimiz Soo-Yeon isminde zorbalığa
uğrayan kızımızın bahtsızlığını anlatıyor. Soo-Yeon okul arkadaşları tarafından
zorbalığa uğramış ve bir ormanlık alana götürülerek dövülmüştür. Polisler onu
bulduğunda konuşmak istemez. Bir süre sonra gizemli bir kadın otaya çıkarak
kendisini danışman öğretmen olarak tanıtır ve Soo-Yeon’a yardım etmek
istediğini söyler. Soo-Yeon bu teklifi kabul eder. Zorbalıkla nasıl başa
çıkacakları hakkında planlar yaparken danışman öğretmen Soo-Yeon’un uzun
süredir görüşmediği Jung-Yeon adında bir ikiz kardeşi olduğunu öğrenir. Jung-Yeon’dan
yardım etmesini, Soo-Yeon’un yerine geçmesini ister.
Kore’deki zorbalık gerçeği izlerken
canımı o kadar sıkıyor ki yumruğumun o güzel suratlarına ne kadar yakışacağını
düşünmeden edemiyorum. Bu beni de mi zorba yapar? Belki, ama inanır mısınız
zerre umurumda değil. İt beni ısırdı diye ben de iti ısırabilecek bir insanım
ben.
Kız yardım isteyince ikiz kardeşin
şu alaylı gülüşüne gözüm takılıp durdu yav, onun da ağzına patlatmak istedim.
Nedense film beni şiddete eğilimli biri hâline getirdi. Bir de düşündüğüm
şeylerden biri neden zorbalığa uğrayan kızların hiçbir şekilde karşılık
vermediği. Ben okulda zorbalığa uğrasam annem, “Senin elin armut mu
topluyordu?” diyerek beni bir kez de o döver. (Öyle bir şey yaptığını
söylemiyorum canım, bu bir varsayım… Yersen.)
Bunun gibi filmlerde en sevdiğim
şey kafa karıştırıcı detayların arasında ipucu toplamaya çalışmanın zevkine
varmaktır. Filmin ters köşe olduğunu bilmek o filmi tahmin edebilmemize sebep
oluyor ama tahmin edilebilir bir film de zaten iyi bir film değildir. Mesela ben bu filmin ters köşe olduğunu bilmeden
açtım. İpucu toplayabileceğim bir şeyler bulamadım çünkü film neredeyse üç-dört
kişi arasında döndü. Film istediğim gibi tahmin edilemezdi ama tuhaf bir
şekilde gidişat fazla basitti. Kafamın karışması, “ eee ne oldu şimdi, babamla
ben kardeş miyiz?” diyebilmek benim en büyük zevkim ama bu filmde öyle bir ters
köşe yoktu. Fakat yine de farklı bir bakış açısı olduğunu söyleyebilirim.
SPOİLER! Çok büyük şoka uğramamamın
sebebi çoklu kişilik bozukluğunun çok fazla işlenen bir konu olması. Evet,
filmin sonuna doğru anlıyoruz ki ortada ne bir danışman öğretmen ne de bir ikiz
kardeş var; hepsi kızın kendisiymiş. Soo-Yeon’un gördüğü zorbalıklardan sonra zihni
kendini koruma mekanizmasıyla ortaya iki tane kişilik daha çıkarıyor. İkiz
kardeş cezalandırıcı, danışman öğretmen de sağduyulu tarafını temsil ediyor.
Fakat asıl ters köşe bu da değil. Senarist ters köşe içine ters köşe
sıkıştırmış. Haspam bana Insaption çekiyor sanki. Daha filmin ilk
dakikasında Soo-Yeon ormanlık alandaki zorbalıktan kaçarken takılıp düşüyor ve
bayılıyordu. Aslında kız hiç uyanamamış. KIZ O GÜN ÖLMÜŞ! Anlıyoruz ki ne polisin
bulup hastaneye götürmesi ne kişilik bozukluğu ne intikam ne de diğer şeyler
gerçek. Kız o gün kurtulamamış, yaşadıklarını kafasında kurup hayal etmiş ve sonunda
da ölmüş. Evet, 1 saatlik hafif Insaption tadında bir film hissiyatı
vermedi değil. O yüzden 7/10 vereceğim. Sonuç güzeldi ama gidişata biraz
çalışman lazım eyy Güney Kore! Filmi sırf son 5 dakikası için çekmişsiniz
resmen. Şu oppalardan kafanı kaldır da sinema sektörüne yoğunlaş azıcık.
İzleyin, ya da izlemeyin ben sonunu
söyledim zaten.
-Sarmaşık



Yorumlar
Yorum Gönder